2 Kasım 2016 Çarşamba

Göç

hayatımızda ilk defa fotoğraf çektiriyorduk.nasıl heyecanlıydık anlatamam.fotoğrafçı Aleksa güldü halimize.kameranın ışığına bakın dedi .nasıl şaşkın çıkmışız o fotoğraflarda gülerdiniz görseniz. ...yıllar sonra baktıkça yüzümüzde acı bir tebessüm oluşturacak hayatımızın ilk fotoğrafını çekilmiş olduk.Manastır'a hem pasaport için fotoğraf çektirmeye,hem de elimizde avucumuzda ne varsa satmaya gelmiştik,altın ,gümüş bunları.evleri,mülkleri satamıyorduk.devlet buna izin vermiyordu.öylece bırakacaktık hepsini.malum önümüzde uzun bir yolculuk vardı.köklerimiz dediğimiz fakat belki iki yüzyıldır gitmediğimiz topraklara gidiyorduk.bundan sonraki hayatımız orada devam edecekti.çünkü artık Osmanlı ölmüştü,buralar artık müslüman toprağı değildi.ben henüz yedi yaşındaydım.burada doğup büyüdüğüm için farkı farkedemiyordum bile.ne oluyordu ki bir insan müslüman olmazsa Petro müslüman değildi ama her sabah sokağın başında bizi bekler topaç oynardık.dedemden öğrenmiştim bir insana kelime i şehadet öğretirsek müslüman olurmuş diye.Petro'yu bazen kandırmaya çalışırdım.hadi söyle eşhedü.....hayır hayır söylemem söylersem müslüman olurum derdi,o da dedesinden öğrenmiş demek ki.gülerdik.onlar da bize istavroz çıkarmayı öğretmeye çalışırdı.
    Manastır büyük şehir,yemyeşil güzel bir  şehirdi.Anadolu nasıldı acaba,heyecanlı olduğumuz kadar korkuyorduk da.hem burada topraklarımız vardı,arkadaşlarımız ,komşularımız vardı.nasıl bırakılırdı bunca şey.hiç olmamış gibi.annem çok üzgündü.kardeşleri,annesi ,babası hepsi Pirlepe 'de kalacaktı.mektup bile göndermenin zor olduğu zamanlardı.belki bir daha hiç görmeyecekti annesini,babasını,kardeşlerini.çok üzgün,çok endişeliydi.sanırım o günler düşmüştü karnına kanser illeti....göç tüm çilesiyle başlıyordu.

31 Ekim 2016 Pazartesi

Veda

    bir çığlık geldi en zayıf dalın en zayıf ucundan.acı,tiz bir çığlık.hoşça kal dedi galiba.öyle acıydı ki bu ses, kahırlı  bir ezgiden başka bir şey duyulmuyordu.iki damla aktı yere .bu dün yağan yağmurun yaprağa verdiği suni gözyaşıydı.yaprak dala veda ediyordu......
     
    kasabadaki  istasyon 1940'larda yapılmış,zaman yolculuğunda hissediyorsun içinde kendini.hele ki sonbaharda sarı yapraklar rayların üstünde uçuşurken, en güzel şiiri yazılıyor o an doğanın.elinde yanları hafif yırtılmış ,ipleri sarkan kırmızı valiz olan genç bir kız gözyaşlarını siliyor,dudaklarını ısırıp duruyor,acısını bastırmaya çalışırcasına.fakat ne mümkün.bazı acılar öyle kolay bastırılmıyor.yanında başında eski bir yemeni  ,üstünde basma etek ,yün hırka olan yaşlıca bir kadın kızın sırtını okşuyor''ağlama o kadar  evladım,hem okumaya gidiyon,ağlama ağlamayı getirir'' diyor ama gözlerindeki yaşı saklayamıyor.trene binme zamanı,son çağrı ;trenin içinden can havliyle el sallıyor anneciğine.su atıyor annesi ardından tez gelsin ,sağ salim gelsin diye.annesi kızına veda ediyor.......

 saatlerdir bekliyor bu kafede.anlaştıkları saat çoktan geçti.ne oldu ,başına bir kaza mı geldi diye endişelenmeye başlıyor genç adam.saatini bu kaçıncı kontrol edişi ,duvarlara bakıp of çekişi.haber de vermedi diyor.endişe duvarları çoktan haddini aştı.nerede bu?nihayet ağır ağır yürüyen ,pek özensiz giyimli ,buna rağmen fazlaca kendine güvenli bir genç hanım geliyor.oh diyor delikanlı ,çok endişelendim.başına bir şey geldi sandım.neredesin.buradayım diyor kız ,sakin ol.çocuk nasıl yani der gibi başını eğiyor .hayırdır diyor ne oldu niye geciktin.yok bir şey diyor kız.sadece gelmek istemedim.buraya kadarmış ben bu ilişkiyi sürdürmek istemiyorum diyor kız.kusura bakma ...saatler duruyor o an.zaman duruyor.yerçekimi duruyor,kara delikte sürükleniyor sanki genç adam.erkeklik de var serde.ağlayamamak da zor.kaskatı kesilmiş elleri buz.bakışları buz.kız sırtını dönüp gidiyor.delikanlı sevgilisine veda ediyor......

bir gün önce elli yılını paylaştığı hayat arkadaşını bu kara toprağa vermiş yaşlı adam.o kadar üzgün ki ağlıyamıyor bile.son günlerini hep not etmiş.bugün ilacını içemedi,bugün ateşi çok çıktı,bugün gözlerime baktı .... ...o kadar acı bir kayıp ki  sözcükler,gözyaşları,ahlar vahlar hiçbir şeyle ifade edilemiyor .dün ayakları geri geri giderek verdiği toprağı bugün eşiymişçesine okşuyor .dün bir yabancıydın toprak.bugün eşimsin,canımsın diye geçiriyor içinden.ne anlamsız yıllarını bir toprağa vermek.inşallah cennet vardır ,inşallah ahiret vardır,inşallah ruhlar gerçekten de ölümsüzdür diyor içinden.ya hepsi bir yalansa.buna nasıl katlanırdım?sana diyor eşinin mezarına dönüp, tek sözüm var,bin kitaba bedel.seviyorum seni....adam hayat arkadaşına veda ediyor.......

28 Ekim 2016 Cuma

Gerçek

evet biliyorum
herkes kutsal
hepiniz sofu
bir ben günahkar
bir ben deli
evet evet haklı olabilirsiniz
açtığım her kapı başka bir kapıya açılıyor
binlerce başka kapıya çıkıyor tüm kapılar
çalmasını bilmezsen açılmaz derler kapılar
belki açılsın istemiyorumdur
kim bilir...

siz sofular bilirsiniz
gerçek toprak üstünde mi
altında mı?
ellerimizle kazarsak çıkar mı?
nice hayat göçüp gitmiş onun peşinde
bir bilinmeze,
ben gitsem çok mu?...

evet haklısınız
hepiniz alim,hepiniz sofu
bir ben günahkar
bir ben deli
az bile deliliğim
zır deli olmak gerek bu dünyaya
hepinize fısıldamalıyım
avazım çıktığı kadar
gerçek yok
boşuna aramayın diye...................

29 Eylül 2016 Perşembe

Büyü

dolunayda, bir mezarlıkta
tütsüler yaktım,
aklın varsa uzak dur benden
ölene dek değil
 çürüyene dek sürecek üzerindeki büyü.
mezarının üstünde  otlar kuruyana dek
rahmete muhtaç olana dek
......
karanlık bir yoldaşın var artık
nefes gibi her an yanında,
bedeninde,ruhunda
kara bir duman
geceleri ayak ucunda
hissedeceksin her gece
benden sana hediye
kara büyülere sardım seni
çürüyene dek
ifritler üfleyecek ruhunu
pişman olduğun an'a dek.....

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Zor Günler

Zor günler çocuk

Belki ekmeksiz değiliz,aç değiliz
Ama umut kıtlığındayız çocuk
yarın korkusundayız....
....
Belki Temmuz
Yazın ortası ama
Soğuk günler çocuk
Buz kesildi kalplerimiz
Sevgiden,aşktan umudu kestik
Yaşam derdindeyiz çocuk....
......
Buğulanmasın gözlerin

Kıyamam.
Sen oyunlar düşün yine,
Uçurtmaları hayal et
Saklambaç oynayalım
Sen hep bul bizi
Hep mutlu ol çocuk
Mutluluk şu ara 
Sandıklarda kilitli
Bul onu çocuk......
.....

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Susma Vakti

dağın içinde bir cüce
koskoca dağı dağlar...............
dağ olmuş dağa düşman
dağı yıksa yıksa bu acı yıkar.

............................................
artık lal olma vakti
sözcüklerin hepsini çöpe attım
bir lağım kokusu geldi
anlamlı,
anlamsız
tüm sözcüklerden
ne kadar gereksizmişsiniz hey kelimeler...
dilimi kesip o çukura attım.
kalemimi kırıp
ateşe attım.
tüm değerlerimi
tüm inançlarımı
vazgeçilmiş bir zamana attım
artık susma vakti
dağlar artık susma vakti..........................................

8 Temmuz 2016 Cuma

Sıla-i rahim

genlerimize dantel gibi işlenmişti hasret
yüzyıllardır,nesilden nesile,
sandıklarımızda çeyizdi.
beşikte ninnimiz bile hasret türküleriydi,
bu duvarı bu nem yıkmaz sanırdık
hasret bize işlemez sanırdık
o coğrafyadan diğer coğrafyaya göç eden
atalarımızdan mirastı sıla hasreti
ve bir zaman sonra
sılayla gurbeti karıştıran çocuklardık...
vurmaz sandığın anda vururmuş meğer
en büyük dalgalar,
alıştım dediğinde sızlarmış en derin acılar
sıla-i rahimde öğrendim......

 Kumrularin sesleri kesildi  Yaz günleri gibi günaydın demiyorlar bana artık. Olsun . Iyi olsunlar da Varsın başka gökyüzü altında yaşasinla...