14 Kasım 2016 Pazartesi
hak etmek
kim ne hak ediyor biliyor musun?
bile isteye sırtını dönüp gittiğin o yıllar
affedilmemeyi hak ediyor
kine düşman bu kalbim
sende kini hak ediyor.....
.............
kim ne hak ediyor biliyor musun?
kimseye suç yüklemeden ruhun ,
ben ne yaptım demeyi hak ediyor
ellerine verilen her çiçek bahçesini solduran sen
çiçeksiz kalmayı hak ediyor.....
.........
kim ne hak ediyor biliyor musun?
sen madde telaşındayken,
hayata gelmiş her ot,çiçek,böcek
hayvan,insan
yaşamayı hak ediyor.
daha yeni yeni hayat denen kara sevdaya tutulmuşken
kara toprağa girmemeyi hak ediyor...................
12 Kasım 2016 Cumartesi
Kavga
kavgan kendi hayatınsa
yakarsın tüm gerçekleri
tüm yazılmış yazılmamış kanunları
inançları,tanrıları.
kendi gerçeklerini yaratırsın
kimse inanmasın o gerçeklere
kimse olmasın ya yanında
ne farkeder
başı,sonu yalnızlık değil mi zaten
kaç ölü gördün sevdiğiyle gömülen
bu kavga senin kavgan
can tene küsmüş
madem
sana sessiz sedasız ölmek yaraşmaz
kavgan da
ölümün de gürültülü olsun
bu kavgaya düğün,dernek kurulsun
davul yerine
kurşunlar sıkılsın
konfeti yerine
takvim sayfaları atılsın yollarına
yaşamaktan vazgeçtiğin
sarı takvim sayfaları
....
kavgan kendi hayatınsa eğer
korkularını da yakarsın
hayatını da.........
........
10 Kasım 2016 Perşembe
Sınırlar
ne çok sınır var önünde
dikenli tellerden örülü duvarlar
istediğin kadar görmezden gel
çarpacaksın...
elin yüzün kanayacak çarptıkça
zaman geçtikçe hayallerin kanayacak
çarpmam sandığın her sınır
bir mayın olacak yüreğinde patlayacak
.....
dikenli tellerden örülü duvarlar
istediğin kadar görmezden gel
çarpacaksın...
elin yüzün kanayacak çarptıkça
zaman geçtikçe hayallerin kanayacak
çarpmam sandığın her sınır
bir mayın olacak yüreğinde patlayacak
.....
8 Kasım 2016 Salı
Manastır
''Manastır'ın ortasında var bir çeşme
Canım çeşme
Bu yurdun kızları hepside seçme
Biz çalar oynarız........''
......
Manastır'dan ayrılalı elli yıl olmuştu.hala Manastır türküleri söyler,köyünü hayal ederdi türkülerini söylerken.hayallerde mekanlar hiç değişmiyor.zaman uğramıyor hayallere.hayallerinde köyü hep bıraktığı gibiydi,zaman değmemiş olabilir miydi hiç o küçük köyüne , yemyeşil ovalara , iki katlı ahşap evlere,ovalar boyunca uzanan yemyeşil bağlara...hayaller hepimizin özgürlük alanı.kimsenin dokunamayacağı en gizli bahçelerimiz.o da köyünü hep çocukluğundaki gibi hayal ederdi.hayali bile güzeldi...
zaman geçtikçe hasret büyüyordu.sanki doğduğu şehre gitse yine yedi yaşında,yine annesi hayatta,yine Petro sokağın başında olacaktı.o yüzden sürekli beni oraya getirin diyordu.doğduğum topraklara getirin.ölmeden önce son bir kez göreyim;bir avuç toprak alayım köyümden yarın bir gün ölünce mezarımın üstüne atın.memleket toprağıdır.ana gibi sarar cansız bedenimi.vasiyetimdir ha unutmayın..memleket özlemi daha ne kadar derinden anlatılabilirdi ki..daha ne kadar çok özlenebilirdi bir kara parçası......
yarı Bulgarca ,yarı Arnavutça,yarı Sırpça yarı Türkçe'ydi kullandıkları dil.bir kültür mozaiğiydiler.yaşadıkları coğrafyanın her rengi mevcuttu dillerinde,sözlerinde,yaşam şekillerinde.yüzyıllardır kardeşçe yaşamış milletlerin son temsilcileriydiler.onlardan sonra gelen nesil yani bizler belki onlar kadar bu yüzden hoşgörülü değildik.belki bu yüzden hep anlayış sadece dilimizdeydi.yüreklerimiz belki bu yüzden kaskatı.önyargılarımız bıçak gibi keskindi.
.............
Canım çeşme
Bu yurdun kızları hepside seçme
Biz çalar oynarız........''
......
Manastır'dan ayrılalı elli yıl olmuştu.hala Manastır türküleri söyler,köyünü hayal ederdi türkülerini söylerken.hayallerde mekanlar hiç değişmiyor.zaman uğramıyor hayallere.hayallerinde köyü hep bıraktığı gibiydi,zaman değmemiş olabilir miydi hiç o küçük köyüne , yemyeşil ovalara , iki katlı ahşap evlere,ovalar boyunca uzanan yemyeşil bağlara...hayaller hepimizin özgürlük alanı.kimsenin dokunamayacağı en gizli bahçelerimiz.o da köyünü hep çocukluğundaki gibi hayal ederdi.hayali bile güzeldi...
zaman geçtikçe hasret büyüyordu.sanki doğduğu şehre gitse yine yedi yaşında,yine annesi hayatta,yine Petro sokağın başında olacaktı.o yüzden sürekli beni oraya getirin diyordu.doğduğum topraklara getirin.ölmeden önce son bir kez göreyim;bir avuç toprak alayım köyümden yarın bir gün ölünce mezarımın üstüne atın.memleket toprağıdır.ana gibi sarar cansız bedenimi.vasiyetimdir ha unutmayın..memleket özlemi daha ne kadar derinden anlatılabilirdi ki..daha ne kadar çok özlenebilirdi bir kara parçası......
yarı Bulgarca ,yarı Arnavutça,yarı Sırpça yarı Türkçe'ydi kullandıkları dil.bir kültür mozaiğiydiler.yaşadıkları coğrafyanın her rengi mevcuttu dillerinde,sözlerinde,yaşam şekillerinde.yüzyıllardır kardeşçe yaşamış milletlerin son temsilcileriydiler.onlardan sonra gelen nesil yani bizler belki onlar kadar bu yüzden hoşgörülü değildik.belki bu yüzden hep anlayış sadece dilimizdeydi.yüreklerimiz belki bu yüzden kaskatı.önyargılarımız bıçak gibi keskindi.
.............
4 Kasım 2016 Cuma
Zamane Yasları
ne sandın ne kadar sürer bir ölümün yası
şimdilerde beş gün
bilemedin bir hafta.
sonra hayata devam...
anayı ,babayı
sevgiliyi,eşi
unuturlar
zamanın kalpleri
dikerler başına bir servi ağacı
kendilerinden hayırlı
hiç yaşamamışsın gibi
unutup giderler
kalmış gibi hakkı
helal edip
unuturlar unuturlar.......
şimdilerde beş gün
bilemedin bir hafta.
sonra hayata devam...
anayı ,babayı
sevgiliyi,eşi
unuturlar
zamanın kalpleri
dikerler başına bir servi ağacı
kendilerinden hayırlı
hiç yaşamamışsın gibi
unutup giderler
kalmış gibi hakkı
helal edip
unuturlar unuturlar.......
2 Kasım 2016 Çarşamba
Göç
hayatımızda ilk defa fotoğraf çektiriyorduk.nasıl heyecanlıydık anlatamam.fotoğrafçı Aleksa güldü halimize.kameranın ışığına bakın dedi .nasıl şaşkın çıkmışız o fotoğraflarda gülerdiniz görseniz. ...yıllar sonra baktıkça yüzümüzde acı bir tebessüm oluşturacak hayatımızın ilk fotoğrafını çekilmiş olduk.Manastır'a hem pasaport için fotoğraf çektirmeye,hem de elimizde avucumuzda ne varsa satmaya gelmiştik,altın ,gümüş bunları.evleri,mülkleri satamıyorduk.devlet buna izin vermiyordu.öylece bırakacaktık hepsini.malum önümüzde uzun bir yolculuk vardı.köklerimiz dediğimiz fakat belki iki yüzyıldır gitmediğimiz topraklara gidiyorduk.bundan sonraki hayatımız orada devam edecekti.çünkü artık Osmanlı ölmüştü,buralar artık müslüman toprağı değildi.ben henüz yedi yaşındaydım.burada doğup büyüdüğüm için farkı farkedemiyordum bile.ne oluyordu ki bir insan müslüman olmazsa Petro müslüman değildi ama her sabah sokağın başında bizi bekler topaç oynardık.dedemden öğrenmiştim bir insana kelime i şehadet öğretirsek müslüman olurmuş diye.Petro'yu bazen kandırmaya çalışırdım.hadi söyle eşhedü.....hayır hayır söylemem söylersem müslüman olurum derdi,o da dedesinden öğrenmiş demek ki.gülerdik.onlar da bize istavroz çıkarmayı öğretmeye çalışırdı.
Manastır büyük şehir,yemyeşil güzel bir şehirdi.Anadolu nasıldı acaba,heyecanlı olduğumuz kadar korkuyorduk da.hem burada topraklarımız vardı,arkadaşlarımız ,komşularımız vardı.nasıl bırakılırdı bunca şey.hiç olmamış gibi.annem çok üzgündü.kardeşleri,annesi ,babası hepsi Pirlepe 'de kalacaktı.mektup bile göndermenin zor olduğu zamanlardı.belki bir daha hiç görmeyecekti annesini,babasını,kardeşlerini.çok üzgün,çok endişeliydi.sanırım o günler düşmüştü karnına kanser illeti....göç tüm çilesiyle başlıyordu.
31 Ekim 2016 Pazartesi
Veda
bir çığlık geldi en zayıf dalın en zayıf ucundan.acı,tiz bir çığlık.hoşça kal dedi galiba.öyle acıydı ki bu ses, kahırlı bir ezgiden başka bir şey duyulmuyordu.iki damla aktı yere .bu dün yağan yağmurun yaprağa verdiği suni gözyaşıydı.yaprak dala veda ediyordu......
kasabadaki istasyon 1940'larda yapılmış,zaman yolculuğunda hissediyorsun içinde kendini.hele ki sonbaharda sarı yapraklar rayların üstünde uçuşurken, en güzel şiiri yazılıyor o an doğanın.elinde yanları hafif yırtılmış ,ipleri sarkan kırmızı valiz olan genç bir kız gözyaşlarını siliyor,dudaklarını ısırıp duruyor,acısını bastırmaya çalışırcasına.fakat ne mümkün.bazı acılar öyle kolay bastırılmıyor.yanında başında eski bir yemeni ,üstünde basma etek ,yün hırka olan yaşlıca bir kadın kızın sırtını okşuyor''ağlama o kadar evladım,hem okumaya gidiyon,ağlama ağlamayı getirir'' diyor ama gözlerindeki yaşı saklayamıyor.trene binme zamanı,son çağrı ;trenin içinden can havliyle el sallıyor anneciğine.su atıyor annesi ardından tez gelsin ,sağ salim gelsin diye.annesi kızına veda ediyor.......
saatlerdir bekliyor bu kafede.anlaştıkları saat çoktan geçti.ne oldu ,başına bir kaza mı geldi diye endişelenmeye başlıyor genç adam.saatini bu kaçıncı kontrol edişi ,duvarlara bakıp of çekişi.haber de vermedi diyor.endişe duvarları çoktan haddini aştı.nerede bu?nihayet ağır ağır yürüyen ,pek özensiz giyimli ,buna rağmen fazlaca kendine güvenli bir genç hanım geliyor.oh diyor delikanlı ,çok endişelendim.başına bir şey geldi sandım.neredesin.buradayım diyor kız ,sakin ol.çocuk nasıl yani der gibi başını eğiyor .hayırdır diyor ne oldu niye geciktin.yok bir şey diyor kız.sadece gelmek istemedim.buraya kadarmış ben bu ilişkiyi sürdürmek istemiyorum diyor kız.kusura bakma ...saatler duruyor o an.zaman duruyor.yerçekimi duruyor,kara delikte sürükleniyor sanki genç adam.erkeklik de var serde.ağlayamamak da zor.kaskatı kesilmiş elleri buz.bakışları buz.kız sırtını dönüp gidiyor.delikanlı sevgilisine veda ediyor......
bir gün önce elli yılını paylaştığı hayat arkadaşını bu kara toprağa vermiş yaşlı adam.o kadar üzgün ki ağlıyamıyor bile.son günlerini hep not etmiş.bugün ilacını içemedi,bugün ateşi çok çıktı,bugün gözlerime baktı .... ...o kadar acı bir kayıp ki sözcükler,gözyaşları,ahlar vahlar hiçbir şeyle ifade edilemiyor .dün ayakları geri geri giderek verdiği toprağı bugün eşiymişçesine okşuyor .dün bir yabancıydın toprak.bugün eşimsin,canımsın diye geçiriyor içinden.ne anlamsız yıllarını bir toprağa vermek.inşallah cennet vardır ,inşallah ahiret vardır,inşallah ruhlar gerçekten de ölümsüzdür diyor içinden.ya hepsi bir yalansa.buna nasıl katlanırdım?sana diyor eşinin mezarına dönüp, tek sözüm var,bin kitaba bedel.seviyorum seni....adam hayat arkadaşına veda ediyor.......
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Kuşlar sabah sohbetinde Gün henüz perdeleri yarı kapalı bir oda karanlığında İnsanların çoğu hâla rüyalarla boğuşuyor yataklarinda Kumrul...
-
nisanı ha doğurdu ha doğuracak bahar bu kez sakat doğacak gibi nisan ağacında yeşili dalında çiçeği olacak elbet kırlarında papat...
-
şimdi elimde senin el yazın 'canıım' yazan güzel el yazın şeytandan günahkar,meleklerden masumduk bir gece yarısı hatırlar m...
-
romanlarım var benim her satırın altı çizilmiş fosforlu kalemlerle her satırında bir hatıra kimi yerinde bahar neşesi kimi ye...