26 Aralık 2016 Pazartesi

çok öldük bu yıl

hava soğuk
zemheri..
çok öldük bu yıl
ölüler mi soğuttu ki havayı?
içimiz hep bir morg
ölüler çığlık çığlığa
kim susturabilir bu sesi
bir ses ki
göğü deler bu ahlar
ciğeri  deler....
yer utanır aldığına bu genç ölüleri
duyulur gezegenin öte yanından
ölülerin kendilerine yaktığı ağıtlar....
ahlar kara bulutlar olmuş üzerimizde
bir gün zifir bir yağmur olup yağacak ....
neden diyor ölüler
neden
hiçbir şey yapmadınız
neden sustunuz
biz ölürken siz uyudunuz?
neden adımızı bile anmadınız
biz sizin için ölürken...
dışarsı zemheri
yüreğimizde yangın
çok öldük bu yıl
kalkmadı henüz cesedimiz yeryüzünden
ahlar adresini bulana dek kalkmayacak.....


6 Aralık 2016 Salı

Şiire Sürgün

bir şiire sürgün ettim kendimi
hayatımdaki tüm devrik mutlulukları
devrik cümlelere hapsettim
buzlu dağlara ekilmiş
kuruyacağı baştan belli bir zeytin ağacıydı umutlarım
kaderi sürgündü........

hayat hizadan çıkardıkça
ben de sözcükleri hizaya getirdim
bazen  askerlerimdi sözcükler
bazen gerillalarım
savaştılar hep birbiriyle
her savaş gibi
kazanan hiç olmadı
bir şiire sürgün ettim
sardunyaları,zeytin ağacı kokusunu,
eski bir mezarlıkta kuru otlar arasında kaybolmuş
adsız bir mezar taşını
yüzünü hiç görmediğim
sadece rüyalarımda konuşan o gölgeyi
bir şiire hapsettim
sarı bir takvim yaprağını ki üzerinde el yazın vardı
ne kadar değersiz /ne kadar değerli....
bir şiire hapsettim tüm ikilemleri
aşk vazgeçişti
her roman ,her şiir böyle derdi
vazgeçemedim.
bir şiire hapsettim.....................









30 Kasım 2016 Çarşamba

Gonca Gül

kıymayın gonca güllerimize
o daha açacak
dünyayı görecek
dikeni olmayan bir gül o daha 
size ne zararı var,
dünyayı bilmez,
kötülüklerinizi  görmez,
hayalleri var
büyüyünce güllerin en güzeli olacak,
aşık olacak
daha aşk ne bilmiyor
ama öğrenecek
mavi gökyüzünün altında
kırmızı ,pembe ,beyaz renk renk açacak 
dünyayı güzelleştirecek 
görenler ona hayran kalacak
/tı.......
olamadı
yaktınız güllerimizi
ya yakıyorsunuz ya solduruyorsunuz
ne istiyorsunuz gonca güllerimizden?
gonca gül yanar mı?
 gonca güle yanmak yakışır mı?
yanan her gonca gül bizi de yakmaz mı?.
...................
...........................Adana'da yitirdiğimiz kızlarımıza.....

25 Kasım 2016 Cuma

Ezrail

uzun süredir ayağında artık kangrene dönen yarayla çebelleşiyordu.fakat yine de dilinden toprağının türküleri eksik olmazdı.Rumeli türküleri onun için en iyi antidepresandı .mahalledeki yaşıtları birer birer ölüyordu.''sıra sana geldi Ali aga'' diyorlardı.''yok be mori  benim bir şeyim yok ki,şekerim yok,tansiyonum yok te bu yaradır sadece,ezrail bana gelmez daha'' derdi.

ummadığın taş hep baş yararmış o misal,ezrail mahalleye gelmişti bi kere.görevini yapacaktı.bir gün yine yataktan zar zor kalkmış,bahçede tahta bir sandalyede güneşe karşı oturmuş türküsünü mırıldanıyordu uzaklara bakarak.................

bitola moj roden kraj
jas te sakam od srce znaj
bitola moj roden kraj
jas te sakam za tebe peam..........(bitola güzel memleketim,seni bütün kalbimle seviyorum,bitola güzel memleketim  seni seviyorum sana şarkı söylüyorum)

iyi ki türküler vardı,iyi ki bunca büyük acılar ,hasretler çekerken onu hala gülümsetebilen ezgiler vardı.doktor ayağını kesmek zorundayız Ali amca yoksa bu ayak daha fazla götürmez seni bilesin demişti,kestirir miydi daha geçen yıl komşusu sütçü Murtaza 'nın da ayağını kesmişlerdi yara var diye ,sonra bacağını kestiler dedi,ee ne oldu,yine de öldü aynı yıl hem de acıları benden bile fazlaydı,kandırır bu doktorlar mori,ben ayağımı falan kestirmem derdi.fakat bilhassa geceleri ilan var sanki,ilan zehri akıtmış gibi acır bre derdi.çoktu acıları.yaralar hep yardan hediyeydi herkese,ona da yari vatanından hediyeydi,belki o yüzden vazgeçemezdi yarasından.yara kanadıkça acır,acıdıkça yari vatanı gelirdi aklına.yine de inanmazdı bu yaranın onu öldüreceğine.yar sadece yara bırakır öldürmeye kıyamazdı ki.memleketini doğduğu toprakları Manastır Pirlepe'yi bir anlatışı vardı sanardın cenneti anlatır,sanardın ölmüş cenneti görmüş de anlatır.bu sevgi,bu özlem onu bir nebze ayakta tutardı.ya da daha da yaralardı o bilmezdi.............

bir gün ağrıları dayanılmaz bir noktaya geldi,her ne kadar kabul etmese de ezrail galiba onun evine gelmişti,evin tavanın köşelerine baktı,görüyormuş gibi orada birini selamün aleyküm dedi,bu belki bir sanrı belki gerçekten azraille selamlaşmaktı.bilinmez.çocukları vardı yanında hepsiyle helalleşip
ezrail işini yapmadan bir cigara verin de  içeyim mori dedi.idama giden mahkumun son isteğiydi bu.son defa tüttürdü cigarasını ve ölüme inat,ezraile inat son türküsünü mırıldandı ......................

20 Kasım 2016 Pazar

Kasımpatı

aylardan Kasım diye değil
ben her mevsim içimde bir kasımpatı büyüttüm
çiçeklerin en güzeli değildi belki
fakat kışa en razı çiçekti.
..........
ben her mevsim içimde bir kasımpatı büyüttüm
gri Ankara'da olabildiğince gri bir hayatın
gül kadar nazı,işvesi olmayan çiçeği,
yazdan vazgeçmiş
kışa teslim bir ruhun
diğer çiçekler içinde kaybolmuş çiçeği.
aslında hepimiz kaybolmadık mı
hepimiz için fazla büyük değil mi bu dünya?
yakında buz tutar.
kasımpatı
kurur gider bu koca dünyada
kasımpatı kuruyup yok olacak diye
niye seviniyorsun?
hayatı ölüm var ediyorsa
mutlak son herkes için
hep o kapının ardında
şanslıysan yanında güzel anılar  getirirsin
değilsen
kasımpatı kadar bile olamazsın
 çürür gidersin..............

14 Kasım 2016 Pazartesi

hak etmek


kim ne hak ediyor biliyor musun?
bile isteye sırtını dönüp gittiğin o yıllar
affedilmemeyi hak ediyor
kine düşman bu kalbim
sende kini hak ediyor.....
.............
kim ne hak ediyor biliyor musun?
kimseye  suç yüklemeden ruhun ,
ben ne yaptım demeyi hak ediyor
ellerine verilen her çiçek bahçesini solduran sen
çiçeksiz kalmayı hak ediyor.....
.........
kim ne hak ediyor biliyor musun?
sen madde telaşındayken,
hayata gelmiş her ot,çiçek,böcek
hayvan,insan
yaşamayı hak ediyor.
daha yeni yeni hayat denen kara sevdaya tutulmuşken
kara toprağa girmemeyi  hak ediyor...................

12 Kasım 2016 Cumartesi

Kavga



kavgan kendi hayatınsa
yakarsın tüm gerçekleri
tüm yazılmış yazılmamış kanunları
inançları,tanrıları.
kendi gerçeklerini yaratırsın
kimse inanmasın o gerçeklere
kimse olmasın ya yanında
ne farkeder
başı,sonu yalnızlık değil mi zaten
kaç ölü gördün sevdiğiyle gömülen
bu kavga senin kavgan
can tene küsmüş 
madem
sana sessiz sedasız ölmek yaraşmaz
kavgan da
ölümün de gürültülü olsun 
bu kavgaya düğün,dernek kurulsun
davul yerine
kurşunlar sıkılsın
konfeti yerine
takvim sayfaları atılsın  yollarına
yaşamaktan vazgeçtiğin
sarı takvim sayfaları
....
kavgan kendi hayatınsa eğer
korkularını da yakarsın
hayatını da.........
........


10 Kasım 2016 Perşembe

Sınırlar

ne çok sınır var önünde
dikenli tellerden örülü duvarlar
istediğin kadar görmezden gel
çarpacaksın...

elin yüzün kanayacak çarptıkça
zaman geçtikçe hayallerin  kanayacak
çarpmam sandığın her sınır
bir mayın olacak yüreğinde patlayacak
.....

8 Kasım 2016 Salı

Manastır

''Manastır'ın ortasında var bir çeşme
Canım çeşme
Bu yurdun kızları hepside seçme
Biz çalar oynarız........''
......

Manastır'dan ayrılalı elli yıl olmuştu.hala Manastır türküleri söyler,köyünü hayal ederdi türkülerini söylerken.hayallerde mekanlar hiç değişmiyor.zaman uğramıyor hayallere.hayallerinde köyü hep bıraktığı gibiydi,zaman değmemiş olabilir miydi hiç o küçük köyüne , yemyeşil ovalara , iki katlı ahşap evlere,ovalar boyunca uzanan yemyeşil bağlara...hayaller hepimizin özgürlük alanı.kimsenin dokunamayacağı en gizli bahçelerimiz.o da köyünü hep çocukluğundaki gibi hayal ederdi.hayali bile güzeldi...

zaman geçtikçe hasret büyüyordu.sanki doğduğu şehre gitse yine yedi yaşında,yine annesi hayatta,yine Petro sokağın başında olacaktı.o yüzden sürekli beni oraya getirin diyordu.doğduğum topraklara getirin.ölmeden önce son bir kez göreyim;bir avuç toprak alayım köyümden yarın bir gün ölünce mezarımın üstüne atın.memleket toprağıdır.ana gibi sarar cansız bedenimi.vasiyetimdir ha unutmayın..memleket özlemi daha ne kadar derinden anlatılabilirdi ki..daha ne kadar çok özlenebilirdi bir kara parçası......

yarı Bulgarca ,yarı Arnavutça,yarı Sırpça yarı Türkçe'ydi kullandıkları dil.bir kültür mozaiğiydiler.yaşadıkları coğrafyanın her rengi mevcuttu dillerinde,sözlerinde,yaşam şekillerinde.yüzyıllardır kardeşçe yaşamış milletlerin son temsilcileriydiler.onlardan sonra gelen nesil yani bizler belki onlar kadar bu yüzden hoşgörülü değildik.belki bu yüzden hep anlayış sadece dilimizdeydi.yüreklerimiz belki bu yüzden kaskatı.önyargılarımız bıçak gibi keskindi.

.............

4 Kasım 2016 Cuma

Zamane Yasları

ne sandın ne kadar sürer bir ölümün yası
şimdilerde beş gün
bilemedin bir hafta.
sonra hayata devam...
anayı ,babayı
sevgiliyi,eşi
unuturlar
zamanın kalpleri
dikerler başına bir servi ağacı
kendilerinden hayırlı
hiç yaşamamışsın gibi
unutup giderler
kalmış gibi hakkı
helal edip
unuturlar unuturlar.......

2 Kasım 2016 Çarşamba

Göç

hayatımızda ilk defa fotoğraf çektiriyorduk.nasıl heyecanlıydık anlatamam.fotoğrafçı Aleksa güldü halimize.kameranın ışığına bakın dedi .nasıl şaşkın çıkmışız o fotoğraflarda gülerdiniz görseniz. ...yıllar sonra baktıkça yüzümüzde acı bir tebessüm oluşturacak hayatımızın ilk fotoğrafını çekilmiş olduk.Manastır'a hem pasaport için fotoğraf çektirmeye,hem de elimizde avucumuzda ne varsa satmaya gelmiştik,altın ,gümüş bunları.evleri,mülkleri satamıyorduk.devlet buna izin vermiyordu.öylece bırakacaktık hepsini.malum önümüzde uzun bir yolculuk vardı.köklerimiz dediğimiz fakat belki iki yüzyıldır gitmediğimiz topraklara gidiyorduk.bundan sonraki hayatımız orada devam edecekti.çünkü artık Osmanlı ölmüştü,buralar artık müslüman toprağı değildi.ben henüz yedi yaşındaydım.burada doğup büyüdüğüm için farkı farkedemiyordum bile.ne oluyordu ki bir insan müslüman olmazsa Petro müslüman değildi ama her sabah sokağın başında bizi bekler topaç oynardık.dedemden öğrenmiştim bir insana kelime i şehadet öğretirsek müslüman olurmuş diye.Petro'yu bazen kandırmaya çalışırdım.hadi söyle eşhedü.....hayır hayır söylemem söylersem müslüman olurum derdi,o da dedesinden öğrenmiş demek ki.gülerdik.onlar da bize istavroz çıkarmayı öğretmeye çalışırdı.
    Manastır büyük şehir,yemyeşil güzel bir  şehirdi.Anadolu nasıldı acaba,heyecanlı olduğumuz kadar korkuyorduk da.hem burada topraklarımız vardı,arkadaşlarımız ,komşularımız vardı.nasıl bırakılırdı bunca şey.hiç olmamış gibi.annem çok üzgündü.kardeşleri,annesi ,babası hepsi Pirlepe 'de kalacaktı.mektup bile göndermenin zor olduğu zamanlardı.belki bir daha hiç görmeyecekti annesini,babasını,kardeşlerini.çok üzgün,çok endişeliydi.sanırım o günler düşmüştü karnına kanser illeti....göç tüm çilesiyle başlıyordu.

31 Ekim 2016 Pazartesi

Veda

    bir çığlık geldi en zayıf dalın en zayıf ucundan.acı,tiz bir çığlık.hoşça kal dedi galiba.öyle acıydı ki bu ses, kahırlı  bir ezgiden başka bir şey duyulmuyordu.iki damla aktı yere .bu dün yağan yağmurun yaprağa verdiği suni gözyaşıydı.yaprak dala veda ediyordu......
     
    kasabadaki  istasyon 1940'larda yapılmış,zaman yolculuğunda hissediyorsun içinde kendini.hele ki sonbaharda sarı yapraklar rayların üstünde uçuşurken, en güzel şiiri yazılıyor o an doğanın.elinde yanları hafif yırtılmış ,ipleri sarkan kırmızı valiz olan genç bir kız gözyaşlarını siliyor,dudaklarını ısırıp duruyor,acısını bastırmaya çalışırcasına.fakat ne mümkün.bazı acılar öyle kolay bastırılmıyor.yanında başında eski bir yemeni  ,üstünde basma etek ,yün hırka olan yaşlıca bir kadın kızın sırtını okşuyor''ağlama o kadar  evladım,hem okumaya gidiyon,ağlama ağlamayı getirir'' diyor ama gözlerindeki yaşı saklayamıyor.trene binme zamanı,son çağrı ;trenin içinden can havliyle el sallıyor anneciğine.su atıyor annesi ardından tez gelsin ,sağ salim gelsin diye.annesi kızına veda ediyor.......

 saatlerdir bekliyor bu kafede.anlaştıkları saat çoktan geçti.ne oldu ,başına bir kaza mı geldi diye endişelenmeye başlıyor genç adam.saatini bu kaçıncı kontrol edişi ,duvarlara bakıp of çekişi.haber de vermedi diyor.endişe duvarları çoktan haddini aştı.nerede bu?nihayet ağır ağır yürüyen ,pek özensiz giyimli ,buna rağmen fazlaca kendine güvenli bir genç hanım geliyor.oh diyor delikanlı ,çok endişelendim.başına bir şey geldi sandım.neredesin.buradayım diyor kız ,sakin ol.çocuk nasıl yani der gibi başını eğiyor .hayırdır diyor ne oldu niye geciktin.yok bir şey diyor kız.sadece gelmek istemedim.buraya kadarmış ben bu ilişkiyi sürdürmek istemiyorum diyor kız.kusura bakma ...saatler duruyor o an.zaman duruyor.yerçekimi duruyor,kara delikte sürükleniyor sanki genç adam.erkeklik de var serde.ağlayamamak da zor.kaskatı kesilmiş elleri buz.bakışları buz.kız sırtını dönüp gidiyor.delikanlı sevgilisine veda ediyor......

bir gün önce elli yılını paylaştığı hayat arkadaşını bu kara toprağa vermiş yaşlı adam.o kadar üzgün ki ağlıyamıyor bile.son günlerini hep not etmiş.bugün ilacını içemedi,bugün ateşi çok çıktı,bugün gözlerime baktı .... ...o kadar acı bir kayıp ki  sözcükler,gözyaşları,ahlar vahlar hiçbir şeyle ifade edilemiyor .dün ayakları geri geri giderek verdiği toprağı bugün eşiymişçesine okşuyor .dün bir yabancıydın toprak.bugün eşimsin,canımsın diye geçiriyor içinden.ne anlamsız yıllarını bir toprağa vermek.inşallah cennet vardır ,inşallah ahiret vardır,inşallah ruhlar gerçekten de ölümsüzdür diyor içinden.ya hepsi bir yalansa.buna nasıl katlanırdım?sana diyor eşinin mezarına dönüp, tek sözüm var,bin kitaba bedel.seviyorum seni....adam hayat arkadaşına veda ediyor.......

28 Ekim 2016 Cuma

Gerçek

evet biliyorum
herkes kutsal
hepiniz sofu
bir ben günahkar
bir ben deli
evet evet haklı olabilirsiniz
açtığım her kapı başka bir kapıya açılıyor
binlerce başka kapıya çıkıyor tüm kapılar
çalmasını bilmezsen açılmaz derler kapılar
belki açılsın istemiyorumdur
kim bilir...

siz sofular bilirsiniz
gerçek toprak üstünde mi
altında mı?
ellerimizle kazarsak çıkar mı?
nice hayat göçüp gitmiş onun peşinde
bir bilinmeze,
ben gitsem çok mu?...

evet haklısınız
hepiniz alim,hepiniz sofu
bir ben günahkar
bir ben deli
az bile deliliğim
zır deli olmak gerek bu dünyaya
hepinize fısıldamalıyım
avazım çıktığı kadar
gerçek yok
boşuna aramayın diye...................

29 Eylül 2016 Perşembe

Büyü

dolunayda, bir mezarlıkta
tütsüler yaktım,
aklın varsa uzak dur benden
ölene dek değil
 çürüyene dek sürecek üzerindeki büyü.
mezarının üstünde  otlar kuruyana dek
rahmete muhtaç olana dek
......
karanlık bir yoldaşın var artık
nefes gibi her an yanında,
bedeninde,ruhunda
kara bir duman
geceleri ayak ucunda
hissedeceksin her gece
benden sana hediye
kara büyülere sardım seni
çürüyene dek
ifritler üfleyecek ruhunu
pişman olduğun an'a dek.....

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Zor Günler

Zor günler çocuk

Belki ekmeksiz değiliz,aç değiliz
Ama umut kıtlığındayız çocuk
yarın korkusundayız....
....
Belki Temmuz
Yazın ortası ama
Soğuk günler çocuk
Buz kesildi kalplerimiz
Sevgiden,aşktan umudu kestik
Yaşam derdindeyiz çocuk....
......
Buğulanmasın gözlerin

Kıyamam.
Sen oyunlar düşün yine,
Uçurtmaları hayal et
Saklambaç oynayalım
Sen hep bul bizi
Hep mutlu ol çocuk
Mutluluk şu ara 
Sandıklarda kilitli
Bul onu çocuk......
.....

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Susma Vakti

dağın içinde bir cüce
koskoca dağı dağlar...............
dağ olmuş dağa düşman
dağı yıksa yıksa bu acı yıkar.

............................................
artık lal olma vakti
sözcüklerin hepsini çöpe attım
bir lağım kokusu geldi
anlamlı,
anlamsız
tüm sözcüklerden
ne kadar gereksizmişsiniz hey kelimeler...
dilimi kesip o çukura attım.
kalemimi kırıp
ateşe attım.
tüm değerlerimi
tüm inançlarımı
vazgeçilmiş bir zamana attım
artık susma vakti
dağlar artık susma vakti..........................................

8 Temmuz 2016 Cuma

Sıla-i rahim

genlerimize dantel gibi işlenmişti hasret
yüzyıllardır,nesilden nesile,
sandıklarımızda çeyizdi.
beşikte ninnimiz bile hasret türküleriydi,
bu duvarı bu nem yıkmaz sanırdık
hasret bize işlemez sanırdık
o coğrafyadan diğer coğrafyaya göç eden
atalarımızdan mirastı sıla hasreti
ve bir zaman sonra
sılayla gurbeti karıştıran çocuklardık...
vurmaz sandığın anda vururmuş meğer
en büyük dalgalar,
alıştım dediğinde sızlarmış en derin acılar
sıla-i rahimde öğrendim......

17 Haziran 2016 Cuma

Rüzgar

rüzgar serin serin yüzüne vurduğunda 
o nasıl acaba diye için sızlamıyorsa,

gözlerin uzaklara dalıp gittiğinde
ah keşke  burada olsa demiyorsa
içindeki ses,

acı bir türkünün ezgisinde kaybolduğunda
ona tutunmak istemiyorsan,

her şiir sana yazılmış gibi gelmiyorsa
şiirden,türküden medet ummuyorsan
ruhunu bırak gitsin
 boşa hapsetme o vücuda.........


31 Mayıs 2016 Salı

kesişen yollar

dünyanın birbirine en yabancı kelimeleri sen ve benden
biz olmuyorsa
yaptıklarımızdan değil de
yapamayacaklarımızdan,
olduğumuzdan değil de
olamayacaklardan korkuyorsak,
elimize aldığımız her şeyin toprak bir testi gibi
kırılıp döküleceğinden
paramparça olacağından bunca eminsek
kesişen yolları kesme zamanıdır....

12 Mayıs 2016 Perşembe

bir delinin anatomisi

aslında sen bile bilmiyorsun 
çoktan delirdin
kafandaki sesi bir türlü susturamıyorsun 
öyle gürültülü ki o ses yanından tren geçse duymuyorsun
yumruklarını sıkıyorsun sürekli
hep bir kavgadasın
hep bir yenilgide
...
aslinda çoktan delirdin 
sen bile bilmiyorsun
bazen bir arabanın camını indiresin geliyor tek yumrukla
bazen trafiğin tam ortasında durup 
gökyüzünü seyredesin geliyor
ölümden öte köy yok diyerek
...
içini acıtan türküleri dinliyorsun 
geçmişle yaşıyorsun
yarana tuz basıyor,
yaran kapanmasın istiyorsun
ateşe uçuşan pervaneler gibi
aşkı yanmakta buluyorsun
aslında çoktan delirdin..........

25 Mart 2016 Cuma

Pencere

bazen bir pencere ister insan
dünyasından başka bir dünyaya açılan
belki bir nefes aralığı kadar küçük
belki içeriye sadece minik bir ışık
................
bazen pencereler bulutlara açılmaz
dağlara,duvarlara,kara tünellere çıkar
o vakit pes etme
kır duvarları,
yık aşılmaz denen dağları
bulutlara ulaşan pencereler açıncaya dek
hani belki bir gün olur da sen de özgür olursun
pes etme...
yaşamak için
nefes almak için
sonra yine
sonra yine
pencereler bulutlara çıkıncaya dek................

 Kumrularin sesleri kesildi  Yaz günleri gibi günaydın demiyorlar bana artık. Olsun . Iyi olsunlar da Varsın başka gökyüzü altında yaşasinla...